9 Nisan 2013 Salı

Dünyanın durduğu gün

Dünyanın durduğu gün diyerek çok abarttığımı düşünebilirsiniz. 27 Mart benim için sıradan bir gün olarak başlamıştı. Hayatımızın dönüm noktalarından biri olacağını tahmin edemezdik. Rutin kontrolümüze gidecektik şansımız varsa ultrasonda kızımızı görüp gelecektik. Nişan denen olayın ne olduğundan haberim olmamasını garip karşılamazsınız sanırım.
Dünyanın durduğu gün dedim çünkü sabah 10 civarı doktorumuzun Evrimi muayenesinden sonra bana gelip “Doğum başlıyor! Yatış işlemlerinizi yapın, beklemeye başlıyoruz.” demesinden sonra saat 18:30 sularında kızımı kucağıma almam arasındaki zaman nasıl geçti anlamadım.
Evrimi muayene odasından çıkıp ilk gördüğümde ikimizde şaşkın ve sevinçliydik. Aylardır heyecanla beklediğimiz nasıl olacağını tahmin bile edemediğimiz gün gelip çatmıştı. Hamilelik sürecinde hemen hemen her doktor randevusuna giderken doğuma nasıl gideceğimizi düşünürdük. Filmlerdeki gibi dörtlüleri yakıp, kornaya basa basa son sürat hastaneye mi yetişecektik yoksa aheste aheste gidip doğumu mu bekleyecektik. İkisi de olmadı hiç beklemediğimiz anda “Ben geldim!” dedi Deniz hanım.
Başta heyecan ve şaşkınlıkla birlikte, dostlarımızın da gelmesiyle çok zorlanmadan kolayca ve çok çabuk biteceğini sanmıştım. İkinci muayeneden sonra Evrim’in odadan çıkışı hala gözümün önünde resmen yıkılmış salya sümük geliyordu bana. Evrimle aramızdaki mesafe kapanıp da “Sezeryan olabilir” dediğini duyana kadar neler düşündüğümü hatırlamak bile istemiyorum.
Doğumun sezeryan olma ihtimali ortaya çıkınca bende bir doğuma girme isteği ortaya çıktı. Sanırım normal doğumda Evrimin çekeceği acılara dayanamayacağımı düşündüğümden o ana kadar doğuma girmek fikri hiç cazip gelmiyordu. İlk kime sordum bilmiyorum ama bir görevli ebeye söylemem gerektiğini uydurdu. Ebeyi gördüm ama konuşmak mümkün değildi kadın bir doğumdan diğerine koşuyordu. Arada bir yerde yakaladım sordum o da topu doktorumuza attı. Doktoru bir arada sıkıştırıp doğuma girmek istiyorum ben fotoğraf çekip çıkarım kalabalık etmem dedim. O da anestezi uzmanı Ertuğrul beyin adını bi kağıda yazıp elime tutuşturdu “ondan izin al mırın kırın etmesin ameliyathane onun çöplüğü” dedi. Hobaaa nidaları eşliğinde Ertuğrul beyi aramaya başladım. Odasını bulduğumda sekreteri saat 15:30da geleceğini söyledi. Beklemeye başladık. Saat 15:30 sularında odasına tekrar gittiğimde amcanın çıkmış olduğunu öğrendik. Nasıl yani giremeyecek miyim dedim. Doktorumuzun elime yazdığı isme odaklandığım için başka bir seçenek aklıma gelmiyordu.Neyse ki diğer anestezi uzmanının da onayı yeterliymiş.  Evrimin başarısız epidural operasyonunun çıkışında yakaladım doktoru, yanımda kızlarla birlikte, nedendir bilinmez “doğuma girebilirmiyiz” diye sordum amca karşısında 5 kişi gördüğü için “hepinizi alamam sadece babayı alabilirim” dedi sonrasında benim jeton düştü ama doğuma girme iznini almış olduğum için çok önemsemedim saçmalamamı. Zaten saçmalamak hakkım değil mi?
Bu sırada Evrimin sancıları sıklaştı muayene arasında NST odasına alındığımızda kızlarla birlikte yanına gidip acısını hafifletmeye çalışıyorduk. Sancılarla baş edebilmesine sevinmiştim ama muayene odasına uzak olduğumuzdan o sırada neler çektiğini bilmiyordum. Bir süre sonra ebe ve hemşireler bizim kapı önünde kalabalık etmemizden sıkılmış olacaklar ki doğumhaneye girmemize izin verdiler sancı odasında Evrimin yanında beklemeye başladık, olanları sık sık twitter ve facebook üzerinden paylaştığım için haberdar olan tüm dostlar aramaya başlamıştı bir yandan evrimi sakinleştirip bir yandan da telefonlara cevap vermeye çalışıyordum.
SONY DSC
Evrimi tekrar muayeneye götürdüklerinde olayın ciddiyetini biraz daha anlamış oldum. Yan odadan Evrimin bağırışlarını duydukça betim benzim attı Emel Teyzenin söylediğine göre Evrim orda bağırdıkça ben odada kıvranıyormuşum. Farkında değildim tabi ne halde olduğumun.
Son kontrolden sonra doktor yanıma gelip normal doğum şansımızın yüzde 50 olduğunu söyledi “3-4 saat bekleyip öyle karar verelim, siz Evrimle konuşup son kararı verin” dedi. Ortalama 3 dakikada bir sancı geldiğini düşünürsek bekleyeceğimiz zaman zarfında 60- 80 arası sancı ve 6-8 arası muayene daha bekliyordu bizi ve sonrasında normal doğmayacak sezeryan yapalım deme riski vardı. Doktorun yanından ayrılır ayrılmaz Evrimin yanına geldim ve istediğin zaman sezeryana başlayabiliriz dedim. Ona bu kadar acıyı çek şansımızı deneyelim demek hiç adil gelmedi bana.
Ebemiz Nimet abla da yılların tecrübesiyle zaten ne olacağını tahmin ettiği için hiç zorlamadan, yorum yapmadan ameliyat hazırlıklarına başladı.
Evrimi sedyeye alıp ameliyathaneye çıktık tam bizim girdiğimiz sırada Sezeryandan çıkan bir bayanın acı içinde kıvrandığını gördük. Evrim bu kadın ne ameliyatı olmuş da bu kadar bağırıyor diye sorduğunda ben konuyu kapatmaya çalışırken hemşire sezeryan dediği anda Evrimin tepkisi “hani acımıyordu bu kadın niye ağlıyor?” şeklinde oldu.
SONY DSC

Konuyu karambole getirip Evrimi içeriye aldılar, ben de yeşilleri giymek için soyunma odasına geçtim çıktığımda çoktan gitmişlerdi, dondum kaldım ortalıkta kimse yoktu ve nereye gideceğimi bilmiyordum bir sağa bir sola gittim. Tam “Nerdesiniz laaan? Ben gelmeden başlamayın” diye bağıracakken hemşire beni almaya geldi.
Doktorumuzun da gelmesiyle hazırlıklar hızlanmıştı, Evrime anesteziyi verdiklerinde Evrimin tepkisi “Başım dönüyor” demek oldu, adam Evrimin ne söylediğini anlayamamıştı tekrar söylemeye çalıştığında eminim Evrim bile ne dediğini anlamamıştır. Başığımm döğnüoouu gibi bişiler söyledikten sonra uyudu.
SONY DSC
Ben kapının yanına geçip uslu uslu fotoğraf çekmeye çalışırken doktorumuz “Hocam o kadar cesaret edip gelmişsin oradan iyi poz alamazsın karşımıza geç” emriyle olaya daha da dahil oldum. Tam karşımda yeşil örtünün içinden çıkan Evrimin karnıyla karşı karşıya kalmıştım.
Ameliyata başlayalım mı dediği sırada doktorumuzun aklında dahiyane bi fikir geldi, Hocam ses alıyorsa o makine anlatayım ben ne yaptığımı dedi. Elimdeki makinenin kamera özelliği yoktu ama cep telefonumla kayıt yapabileceğimi söylediğimde “yap tabi gösterelim hünerimizi youtube’a yükleriz” dedi ve kayıt başladı.
Adım adım ne yaptığını anlatmaya başlamıştı yaklaşık 2,5 dakika sonra Deniz’in önce kafasını sonra kendisini gördüm. O an ilk tepkim iç çekip “canım kızım benim” demek olmuş videoda fark ettim
.SONY DSC
Ebe Deniz’i alıp yandaki masaya geçtiğinde ben de peşinden gitmeye başladım amacım en güzel pozları yakalayabilmekti Ebeyle birlikte dışarı çıkmayı bile düşünüyordum o an. Ama doktorumuz “Hocam sen ameliyatın geri kalanını hiç merak etmiymisen” deyince geri dönüp ameliyatın tamamlanmasını beklemeye başladım. Aklım hep Deniz’deydi topu topu 30-40 saniye görebilmiştim ve gitmişti. Evrim’i merak etmiyor musun dediğinizi duyar gibiyim. Yok la nerden duyacam edebiyat yapıyorum işte. Neyse, doktorumuz zaten adım adım herşeyi anlattığı için ve çok özenli davrandığı için Evrim’le ilgili bir şüphe yoktu o an içimde.
Ameliyat bitip de bizi odaya götürdükleri sırada çok şaşkındım odada bir tarafta Evrim acıyla kıvranıyor diğer tarafta kızım yatıyordu. Hangisine gidip ne yapacağımı bilemedim. Sonrasında Denizin yatağını Evrimin yanına çekmeyi akıl etti biri de rahatladım. Ve ilk defa kucağıma aldığımda hayat durduğu yerden devam etmeye başladı sanki. O kadar narin ve hassastı ki ne yapacağımı nasıl davranacağımı bilemiyordum. Başkalarının 3-5 günlük bebeklerini rahatça kucağımıza alırdık ama iş kendi kızına gelince öyle olmuyormuş anladım. Aklım çıktı bir yerini inciteceğim diye.
SONY DSC
Sonrasında dostlarımız gittiler aileler geldi gelen giden derken ilk gecemizi sıkıntısız bir şekilde atlattık. Sanki Deniz yıllardır hayatımızdaymış gibi hissetmeye başladım.
Sanırım hayatımda yazdığım en uzun blog yazısı bu oldu bu kadar yeter, sizleri de daha fazla yormadan doğum hikayemizi sonlandırayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder