18 Temmuz 2013 Perşembe

Beşinci yıl...


Koskoca bir Haziran ayını ve Temmuzun yarısını yedik buraya bir şeyler yazmayalı. Yazacak konu mu bulamadım?  Yazmak zor mu geldi?  Vakit mi yoktu? Bu üç sorunun da cevabı aynı büyük harfle altınız çize çize HAYIR!
Yazmadım çünkü yazacağım hiçbir şey Gezi Parkı olaylarından daha önemli değildi. Yazdıkça orada coplanan, gazlanan, gaz fişeğiyle yaralanan, gözaltında işkence gören insanların yaşadıklarını göz ardı ediyormuşum gibi hissettim.
Diyeceksiniz ki “Neden gezi parkıyla ilgili bir şey yazmadın?” ne yazabilirim ki insanların orada yaşadıklarının yarısını bile yaşamamışken, o acıları hissetmemişken, yumuşak koltuğumda otururken ne yazabilirdim ki? İzmir’de protestolara katıldım polisin Gezi’ye müdahale ettiği sırada İzmirli yoldaşların (!) her şeyden habersiz gitar çalıp eğlendiklerini gördüm, sen mi daha emekçisin ben mi? kavgalarını gördüm, nasıl organize olamadığımızı gördüm. Belki bunları yazabilirdim ama o da gereksiz olurdu. Grev kırıcı olmaya lüzum yok sonuçta.
Öyle ya da böyle… Yazmayalı bir buçuk ay oldu. Ama bugün yazmam gerektiğini hissediyorum. Neden diye soracak olursanız. Bugün hayatımın kadını ile hayatlarımızı birleştirip mutlu bir yuva kuruşumuzun 5. yıl dönümü  ve mutluluğumu dostlarımla paylaşmanın en kolay yolu da yazmak sanırım.

Acısıyla tatlısıyla beş yılı geride bıraktık. Bu beş yıla sığdırdığımız anıların ikimizin de olgunlaşmasına sebep olduğuna eminim. Geri dönüp baktığımda beş yılın hiçbir gününden pişmanlık duymuyorum diyebilirim. Kötü anılardan bile… Onlar da birbirimizi daha iyi anlamamıza yardımcı oldu buna hiç şüphe yok. Ankara’da mecliste geçirdiğim bir yıl belki de en zor yılımızdı. O bile birbirimizi ne kadar sevdiğimizi, ayrı kalamayacağımızı  daha iyi anlamamıza sebep oldu, sonrasında beş yılın en güzel ürünü Çok kullanılan tabirle aşkımızın meyvesi :)  küçük Deniz’imiz katıldı aramıza. Atık üç kişilik kocaman bir aileyiz. Öğrenecek yepyeni, bambaşka şeyler çıkıyor karşımıza her geçen gün. Ne dediğini anlamadığın ve senin ne dediğini anlamadığını düşündüğün bir insana sabahın yedisinde bir önceki günün değerlendirmesini ya da o günün planını anlatmanın keyif verici olabileceğini öğrendim mesela. Ya da kahvaltı sonrası hoplatıp zıplattığın kızın sana teşekkürlerini ağız dolusu ifade edebiliyormuş.Hayatın bize öğreteceği çok şey olduğunu da biliyorum tabi. Ve öğrenmek için sabırsızlanıyorum.

Yazı boyunca hep üçüncü şahıslara konuştum, sıra yazının asıl kahramanına sevgili karıma gelsin artık.

Canım karıcığım hayatıma girdiğin ilk günden beri iyi günde kötü günde yanımda olduğun, iyi ya da kötü ayrımı yapmadan kararlarımı desteklediğin ve dünyalar tatlısı kızımız için sana binlerce kez teşekkür ederim. Uzun yıllar boyu sevgimiz hiç tükenmesin… Seni çok seviyorum.

2 yorum: